İsmailağa Camii'nin Tarihçesi ve Hazıresindeki Şeyhulislamlar

150,00 ₺

- +

Açıklamalar

Takriz Cübbeli Ahmet Hoca Efendi Kur’ân-ı Kerîm’inde: “Allâh’ın mescitlerini ancak, Allâh’a ve o (dünyâ günlerinden) son(ra gelecek mahşer) gün(ün)e îmân etmiş olan, o (farz) namaz(lar)ı dosdoğru kılmış ve zekâtı vermiş olan, (kulların memnûniyetiyle Allâh’ın rızâsı karşılaştığında) Allâh’tan başkasın(ın kızmasın)dan da korkmayan kimseler îmâr eder.” (et-Tevbe Sûresi:18’den) buyuran Allâh-u Te‘âlâ’ya hamd-ü senâdan ve İbni Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfinde: “Her kim kaya kuşunun, yumurtası için yaptığı yuva kadar (küçük) dahi olsa Allâh için bir mescid binâ ederse, Allâh da onun için cennette bir köşk binâ eder.” (Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, rakam:2157, 4/54; İbnü Hibbân, es-Sahîh, rakam:1610, 4/490) buyuran Rasûlüllâh (Sallellâhu Aleyhi ve Sellem)e, mescidleri maddî ve mânevî mânâda tam mânâsıyla ihyâ eden Ehl-i Beyti’ne ve sâhabesine salât-ü selâmdan sonra! Bu fakir kardeşiniz 5 yaşından beri 50 senedir İsmâîlağa Câmi-i Şerîfi’ne gidip gelen ve çocukluğu o mescidin bahçesinde geçmiş olan biri olarak bugüne kadar câmi-i şerîfin hazîresinde medfûn bulunan şeyhulislâmlar ve onların âileleri hakkında tafsîlatlı bir mâlûmât sâhibi değildim. Tabî Mahmud Efendi Hazretleri’nden defâatle dinlediğimiz üzere Şeyhulislâm İsmâîl Efendi Hazretleri’nin fazîleti, büyüklüğü ve câmi-i şerîfin, Ka‘be’nin ölçüleri üzere inşâ edildiği bilgilerine sâhiptim. 1970’ten îtibâren câmi-i şerîf mâmur olduğu için biz harap zamânına hamd olsun ki yetişmemişiz. Lâkin babam Yusuf Ünlü (Sellemehullâh)ın beyanlarıyla; câmi-i şerîfin yıllarca virâne olduğunu, harap olduğunu, sonra kendisinin de gençken câmi-i şerîfin inşaatında hizmet ettiğini, ilk açıldığı dönemde ezan okuduğunu bilmekte ve bu hususta bâzı bilgilere kulaktan duyma yoluyla sâhiptim. Anladığım odur ki bunca şeyhulislâm gelip geçmiş ise de Şeyhulislâm İsmâîl Efendi Hazretleri’nin farklı bir ihlâsı ve niyeti olmalı ki diğer birçok şeyhulislâmın yaptırdığı mescidler ve hayır müesseseleri yıkılmış hattâ mezarları dahi kaybolmuşken, İsmâîl Efendi Hazretleri’nin vefâtından bir sene önce inşâ ettirdiği İsmâîlağa Câmi-i Şerîfi bugün dahi İslâm’ın ve Müslümanların toplandığı bir merkez hâlinde ibâdetgâh olarak devâm etmektedir. Tabî amellerin kabûlü, bereketi ve devâmı sâhibinin ihlâsına mütevakkiftir. Alî Haydar Efendi Hazretleri’nin büyük oğlu Şerif Gürbüzler ağabeyimiz ki ben de 5-7 yedi yaşlarımda kendisi câmi-i şerîften çıkarken ayakkabılarını önüne koymakla müşerref olmuştum, işte o zât çok heybetli ve çok saygı değer bir insandı. Bizim oturduğumuz evin karşısında oturuyordu. İşte rüyâsında o zâta İsmâîl Efendi Hazretleri’nin kabr-i şerîfinden bir kol zûhur ederek Osmanlı şîvesiyle: “Daha ne durursuz, bu câmiyi tâmir etmessiz?!’ diye nidâlar gelince kendisi korkuyla rüyâdan uyanmış ve babası Alî Haydar Efendi Hazretleri’ne giderek bu rüyâsını nakletmiş. Alî Haydar Efendi Hazretleri de bunun mânevî bir işâret olduğunu ve kendisine duyurulduğunu fehmederek, elindeki imkânı seferber edip Osmanlı’nın son dönemindeki bâzı pâdişahlardan kendisine hediye edilen bir miktar altını da bu uğurda sarf ederek İsmâîlağa Câmi-i Şerîfi’nin îmârını emretmiş. Ondan sonra bu câmi-i şerîf tâmir edilmiş, dizleri tutmadığı hâlde salla taşınarak açılışına kendisi de iştirâk etmiştir. O sırada Bandırma’da askerlik görevini îfâ etmekte bulunan Mahmud Efendi Hazretleri ile Alî Haydar Efendi Hazretleri mânevî bir şekilde cem edilerek nihâyet Alî Haydar Efendi Hazretleri 1954 yılında Mahmud Efendi Hazretleri’ni İsmâîlağa Câmi-i Şerîfi’nde imam olarak ikāme etmiş, o günden bugüne de câmi-i şerîf ilimlerle, zikirlerle, vaazlarla, nasîhatlerle, hatm-i şerîflerle mâmur olmaya devâm etmektedir. Allâh-u Te‘âlâ mahşer sabahına kadar İsmâîlağa Câmi-i Şerîfi’ni de diğer câmilerimizi de ilimden, zikirden, salâh ve takvâ sâhibi cemâatlerden mahrum eylemesin. Âmîn! İsmâîlağa Câmi-i Şerîfi üstâdımız ve pîrimiz Mahmud Efendi Hazretlerimiz’in 55 sene vazîfe yaptığı bir mübârek câmi olması hasebiyle, ayrıca benim 2-3 yaşımdan beri daha yürüyemezken dahi babam tarafından kundakla götürülüp getirildiğim ve talebeliğimi, okumalarımı, okutmalarımı, tedrîsâtımı kendisinde icrâ ettiğim bir câmi-i şerîf olması münâsebetiyle benim için çok farklı bir özelliğe sâhiptir. Diyebilirim ki hayâtımın anılarının yüzde altmışı, yetmişi bu câmi-i şerîf içerisinde cereyân etmiş veyâ bu câmi-i şerîf ile alâkalı olarak tahakkuk etmiştir. Zîrâ bütün katlarında, hattâ altındaki odalarda dahi unutamadığım nice hâtırâlarım vardır. Dolayısıyla bu kitap benim için çok daha farklı bir kıymeti hâizdir. Bu îtibarla elinizdeki eser câmi-i şerîfin bânîsi İsmâîl Efendi Hazretleri hakkında, onun kendisi gibi şeyhulislâm olan iki oğlu, bir torunu ve torunun oğlu hakkında, ayrıca onların eşlerinden, torunlarından o hazîrede medfûn bulunan kadın, erkek zevâtın hâlinden tafsîlatla bahsetmesi hasebiyle kendi sınıfında tek olma özelliğine sâhiptir. Esere çok emek veren Hasan Kuduoğlu kardeşimizi tebrîk ediyor ve hizmetini takdîr ediyorum. Daha nice bu şekilde hizmetleri, Allâh-u Te‘âlâ’nın kendisine nasîb etmesini yüce Rabbim’den niyâz ediyorum. Siz okurlarımıza da İsmâîlağa Câmi-i Şerîfi’nin hazîresinden geçerken ve Fâtiha-i Şerîfeler okurken daha şuurlu, daha bilinçli bir şekilde o kıymetli insanlara hediyeler göndermenizi bu vesîleyle tavsiye ediyorum. Mukaddime Hasan Kuduoğlu Nâ-mütenâhî hamdler ve senâlar Kitâb-ı Mübîn’inde: “Allâh içinizden îmân etmiş olan o kimseleri yükseltsin. (İslâm dîni hakkında) kendilerine ilim verilmiş olan o kişileri ise, (sıradan Müslümanlara karşı) pek yüce birçok derecelerle (yüceltsin).” (Mücâdele Sûresi:11’den) buyuran ve hamde lâyık yegâne Zât olan Allâh-u Te‘âlâ’ya mahsustur. Bî-had salâtlar ve selâmlar Ebu’d-Derdâ (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîflerinde: “Her kim ilim talep etmek üzere bir yola girerse Allâh-u Te‘âlâ onu cennet yollarından bir yolda yürütür. Şüphesiz ki melekler ilim talebesinden hoşnut oldukları için (onun ayaklarının altına) elbette kanatlarını gererler. Göklerdekiler ve yerdekiler hattâ su içindeki balıklar gerçekten âlim kimse(nin günahlarının affedilmesi) için elbette istiğfâr ederler. Muhakkak ki âlimin (câhil bir) âbide karşı üstünlüğü; dolunay gecesindeki ayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Şüphesiz ki ulemâ (âlimler), enbiyânın (peygamberlerin) vârisleridirler. Gerçekten peygamberler dînar ve dirhem mîras bırakmamışlardır (ancak) ilim mîrâsı bırakmışlardır. Artık onu alan (peygamberlik mîrâsından) tam bir nasîb almış olur.” (Ebû Dâvûd, es-Sünen, el-‘Ilim:1, rakam:3641, 3/1576; et-Tirmizî, es-Sünen, el-‘Ilim:19, rakam:2682, 5/47; İbnü Mâce, es-Sünen, el-Îmân:17, rakam:223, 1/81) buyuran ve Abdullâh ibni Amr ibni’l-Âs (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivâyet edilen diğer bir hadîs-i şerîflerinde ise: “Allâh-u Te‘âlâ aslâ kullarından çekip çıkarmakla soyarak ilmi almaz. Lâkin âlimleri(n ruhlarını) almakla ilmi (kullarının arasından) alır. Hattâ o kadar ki (gitgide yeryüzünde hakîkî) âlim kalmaz, (bundan dolayı) insanlar (kendilerine) câhil olan önderler edinirler ve böylece (insanlar) onlara (fetvâ için sorular) sorarlar, o (sözde âlim diye ortalıkla ola)nlar da ilimsizce fetvâ verip hem kendileri yoldan çıkarlar, hem de (başka insanları) saptırırlar (bâtıla sevkederler).” (el-Buhârî, es-Sahîh, el-‘Ilim:34, rakam:100, 1/50; Müslim, es-Sahîh, el-‘Ilim:5, rakam:6971, 8/60; et-Tirmizî, es-Sünen, el-‘Ilim:5, rakam:2652, 5/31) buyuran Rasûlüllâh (Sallellâhu Aleyhi ve Sellem)e, onun kıymetli Ehl-i Beyti’ne, sahâbe-i güzîn hazarâtına ve kıyâmete kadar kendisine tâbi olanların üzerine olsun. Âmîn! - Bu Eseri Hazırlama Husûsunda Beni Teşvîk Eden Âmiller - Elinizdeki bu eser üstâdımız Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin himmetleri ile peydâ olan bir merâkın vücûd bulmuş hâlidir. Öncelikle “İsmâîlağa Câmii’nin Târihçesi ve Hazîresindeki Şeyhulislâmlar” ismiyle müsemmâ kılınan bu eseri hazırlamaya beni sevk eden âmillerden bahsetmek isterim. Bunların ilki yıllar önce (muhtemelen 2005 yılında) İsmâîlağa Câmii’ndeki bir sohbeti esnâsında, şeyhinin mihrabını kanlarıyla sulayan ulu şehîd Bayram Alî Öztürk Hocamız’ın o meşhur gür sesi ile cemâate hitâb ederek “İsmâîlağa! İsmâîlağa! Harman büyük ama tâne yok tâne. Bakın şu müezzinliğin üstündeki kitâbeyi okuyabileniniz var mı?!” diyerek serzenişte bulunmasına o esnâda şâhid oluşumdur. Zîrâ ben kendimi meraklı bir talebe olarak bilip o sohbetleri de defterime yazarak tâkip ettiğim hâlde rahmetli Bayram Hocamız’dan böyle bir ifâde duymak dimağımda büyük bir hüzün meydana getirmiş ve ileride böyle bir çalışma yapmanın hevesini meydana getirmişti. İkinci âmil ise yine kuvvetle muhtemel 2005 yılında Ahmet Kozlu Hocam’ın şahsî kütüphânesini düzenleyip kitapları için fihrist hazırlarken raflarında Râgıb Akyavaş’a (ö. 1969) âit birkaç kitabı görüp incelemem olmuştur. Şöyle ki kendisi Osmanlı Ordusu’nun Havran (Sûriye) Ordusu Kumandanlığı ile İstanbul Merkez Kumandanlığı görevlerinde bulunmuş Mehmed Emîn Paşa’nın oğlu olan, daha çok İslâm ve Osmanlı târihi alanında yaptığı incelemeleriyle tanınan ve İstanbul âşığı olduğu kabûl edilen Râgıb Akyavaş’ın, Ahmet Kozlu Hocam’ın kütüphânesinde gördüğüm eserlerini askerlik yaparken okuma fırsatını bulmuştum. 2009 yılında Sivas, Temeltepe’de vatanî görevimi yapmaktayken görevim îcâbı devamlı komutanların yanında bulunduğumdan kitap okurken her istediğim kitabı tercih edemiyordum. Bu yüzden çarşı izinlerimde Sivas’ın merkezindeki Diyânet Yayınevi’ni ziyâret ettiğim günlerin birinde Râgıb Akyavaş’ın eserlerini görünce bunları sıra sıra alıp okumak istedim. Tabur binâsındaki yatakhânede bu kitaplardan “Âsitâne, Evvel Zaman İçinde İstanbul-1” isimli eseri okurken 264. sayfada “Lâleli Câmii” başlığının altındaki “Kâbe-i Muazzama’ya Benzeyen (İsmâîlağa) Câmi” alt başlığının tahtında yazılanlar beni hem heveslendirmiş, hem de keder-dîde eylemişti. Zîrâ 4 sene kadar önce bu hususta bir şeyler yapmaya heveslenmiş ama henüz bir adım atamamıştım ki bu eserde yazılanları görünce “Bizim hayâtımızda çok mühim bir mevkii hâiz olan bu câmi-i şerîf hakkındaki mâlûmâtı araştırıp neden ortaya çıkaramadım?!” diye yeniden hayıflandım. Merhûm Râgıb Akyavaş’ın yazdıkları şöyle idi: “Kâbe-i Muazzama’ya Benzeyen Câmi Bir gün Sultan Selim’de Çarşamba Pazarı civârında gezerken arkadaşlar bana dikkate şâyân bir câmi gösterdiler. Mîmârîsi îtibârıyla bu tarzda inşâ edilmiş bir câmii ilk defa görüyordum. Emînim ki çok İstanbullular da görmemiştir, hattâ böyle bir câminin mevcûdiyetini bile bilmezler. Etrâfımıza toplananların verdikleri mâlûmâtı alâkayla dinledik. Câmi evvelce tâmir kabûl etmez derecede harapmış. Yedi sekiz sene evvel bâzı hamiyet erbâbı tarafından tâmir, ihyâ ve ikmâl olunmuş. Mâbed iki kat. Beyt-i Muazzama’nın uzunluğu, eni ve yüksekliği ölçülerek ona göre yapılmış. Bu mübârek mâbedi dolaşırken ferahlık duymamak kābil değil. Bunda Beyt-i Muazzama’nın mânevî bir tesiri olması mümkündür. ‘Hadîkatü’l-cevâmi‘’in verdiği mâlûmâta göre; câminin bânisi Şeyhulislâm Ebû İshâk Efendi’dir. Binâ hakkında şu mısrâ târih düşürülmüştür: ‘Yapıldı bin yüz otuz altıda bu mâbed-i zîbâ.’ İsmâîl Efendi, câmii civârında üstü açık bir türbede medfundur. Büyük oğlu İshâk Efendi babası gibi şeyhulislâmlık pâyesine erişmiştir. (Diğer) oğlu Mehmed Esad Efendi de şeyhulislâmdır. İlmiye sınıfının en yüksek ve dînî pâyesine çıkmış olan bu zevâtın mezarları maalesef harap ve bakımsız bir hâlde... İstanbul’un târihî yerlerini, câmi, türbe ve çeşmelerini lâyıkıyla görmek ve öğrenmek istiyorsanız, bu büyük şehrin sokak aralarını dahi dolaşınız.” (Râgıb Akyavaş, Âsitâne, Evvel Zaman İçinde İstanbul-1, sh:264) Merhûm Râgıb Akyavaş İsmâîlağa Câmi-i Şerîfi’ni tâmirinden 7-8 sene sonra ziyâret ettiğini ifâde ettiğine göre bu satırların 1960 yıllarında yazıldığı ve henüz o târihlerde hazîrenin bakıma alınmadığı anlaşılmaktadır. Bunlardan mâ‘adâ (başka) benim hevesimi perçinleyen en mühim husus; Bayram Hoca’dan duyduğum, kitâbeyi okuyamama meselesinden sonra kitâbenin târih beytini bu eserde görüp okumam oldu. Elbette geride zikrettiğim iki âmil böyle bir eseri hazırlamak için hevesimi arttırsa da buna kifâyet etmiyordu, zîrâ bu konuda araştırma yapmak için hangi eserlerden faydalanmak gerektiğini bilmek husûsu bu konularda çalışma yaparak tecrübe ile terakkî eden bir hâssadır. Hâl böyle olunca bu eser hakkında ne kadar malzeme toplasam da onları bir düzene koymak tecrübe gerektiren uzun soluklu bir işti. Bu eseri hazırlamamdaki en mühim âmil olan üçüncü âmil ise 2015 yılının Aralık ayında Cübbeli Ahmet Hocam’ın bir lütuf olarak “Lâlegül Dergisi”nde makāle yazma fırsatını bana sunmasıyla gelişti. Şöyle ki birkaç yazıdan sonra, Fâtih, Çarşamba’daki kabri ve medresesi hâk ile yeksân olan Şeyhulislâm Zekeriyyâzâde Yahyâ Efendi’yi tanıtan bir yazıyı 2016 yılının Hazîrân ayında yazmam ve akabinde velînîmetim Cübbeli Ahmet Hocam’ın: “Sen bundan sonra sırasıyla şeyhulislâmları yaz.” buyurması netîcesinde zamanla bu hususta araştırma yapmanın bir tezâhürü olarak bu çalışmayı da hitâma erdirebildim. Hiç şüphesiz bu sadedde ders hocam Ömer Mahmudoğlu (Keleş) Hoca Efendi’ye de teşekkür etmem gerekir. Zîrâ kendisi bize Molla Husrev (Rahimehullâh)ın “Mir’âtü’l-usûl” adlı eserini okuturken kitabın hâmişindeki bâzı mahtût (el yazması) eserleri bulmam için beni Süleymâniye Kütüphânesi’ne göndermiş ve yine Molla Husrev (Rahimehullâh)ın kendi hattı ile yazmış olduğu “Mir’âtü’l-usûl” nüshası ile alâkalı şahsıma bâzı işler tevdî etmesi ile mahtût eserlere karşı alâkamın artmasına vesîle olmuştur. Allâh-u Te‘âlâ bütün hocalarımıza lütf-u rahmetiyle muâmele eyleyip cümlesinden ebeden râzı olsun. Âmîn! - Câmi-i Şerîfin Bânîsinin ve Âilesinin Ehemmiyeti - İsmâîlağa Câmii’nin hazîresi hakîkaten nadîde bir hazîredir, zîrâ burada medfûn olan zevât-ı kirâm mühim şahsiyetlerdir. Osmanlı Devleti boyunca bâzı âilelerin birden çok şeyhulislam çıkardığı bilinmektedir. Bu şekilde birden çok şeyhulislâm çıkaran on iki âileden altı şeyhulislâmla Hocazâdeler ve Dürrîzâdeler ilk iki sırada yer alırken, beş şeyhulislâmla da Ebû İshâkzâdeler yâni Şeyhulislâm İsmâîl Efendi’nin sülâlesi üçüncü sıradadır. Osmanlı Devleti târihi boyunca gelmiş şeyhulislâmlar arasında şiirle uğraştığı bilinen 44 zattan dîvân sâhibi olan şeyhulislâm sayısı 15’dir. Şeyhulislâm İsmâîl Efendi’nin âilesinden gelen şeyhulislâmlar bu 15 sayısının 4’ünü teşkîl etmektedir. - Eserde Tâkip Edilen Usûl - Öncelikle câmi-i şerîfin tanıtımına başlamayıp şeyhulislâmların hayatlarını anlatırken Şeyhulislâm İsmâîl Efendi’nin hayâtında hayır eseri olarak sırası gelince câmi-i şerîfin tanıtımını arz ettim. Eserde mevzû edilen başlıca zatlar şunlardır: 1) Şeyhulislâm İsmâîl Efendi 2) Şeyhulislâm İshâk Efendi (İsmâîl Efendi’nin oğlu) 3) Şeyhulislâm Mehmed Esad Efendi (İsmâîl Efendi’nin oğlu) 4) Şeyhulislâm Mehmed Şerîf Efendi (Mehmed Esad Efendi’nin oğlu) 5) Şeyhulislâm Atâullâh Mehmed Efendi (Mehmed Şerîf Efendi’nin oğlu) Eserde mevzû edilen diğer zatlar ise şunlardır: 1) Câmi-i şerîfteki kitâbenin hattâtı Mehmed Refî Efendi  2) Osmanlı Devleti’ndeki en meşhur kadın dîvân şâiri olan Zübeyde Fitnat Hanım (Şeyhulislâm Mehmed Esad Efendi’nin kızı) Eserde câmi-i şerîfin tanıtımdan başka, “Taş Medrese” diye meşhur olan ve Şeyhulislâm İsmâîl Efendi’nin oğlu Mehmed Esad Efendi’nin inşâ ettirdiği medrese ve bugün câmi-i şerîfin içerisinde, müezzinliğe gelmeden 3-4 metre geride, sağdaki duvarda sûreti asılı olan medreseye âit vakfiye hakkındaki mâlûmâtı ve tercümeyi de bulacaksınız. Vâkıfın vakfettiği mallar bugün her ne kadar mevcut olmasa da bugünkü vakıf yetkililerinden istirhâmım; bu araştırma netîcesinde ulaştığım vakıf şartlarından olan Kur’ân-ı Kerîm ve “Delâil-i Hayrât” hatmi gibi amel-i sâlihlerin yapılmaya başlanıp bu zatların rûhâniyetlerine bağışlanmasıdır ki umarım bu emelime nâil olurum. Eserin en sonunda da câmi-i şerîfin hazîresindeki mezar taşlarının tek tek incelemesini bulacaksınız. Mukaddimemin hitâmı olarak üstâdımız Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin: “Nerede olursanız olun, duâlarda Şeyhulislâm İsmâîl Efendi’yi ve yanındakileri unutmayın.” sözünü arz ederim. Gayret bizden, tevfîk ise sâdece Mevlâ Te‘âlâ’dandır.
Kur’ân-ı Kerîm’inde: “Allâh’ın mescitlerini ancak, Allâh’a ve o (dünyâ günlerinden) son(ra gelecek mahşer) gün(ün)e îmân etmiş olan, o (farz) namaz(lar)ı dosdoğru kılmış ve zekâtı vermiş olan, (kulların memnûniyetiyle Allâh’ın rızâsı karşılaştığında) Allâh’tan başkasın(ın kızmasın)dan da korkmayan kimseler îmâr eder.”